Savaş, Ne Uğruna?

 

1.Bölüm 

– Benim kardeşim, benim sorumluluğum.




Cesaret, o yıllarda bazıları için yüce bir tanrının vergisi, bazıları içinse düşünmeden hareket eden insanların gereksiz çabalarıydı. Onlar için delilik ve dahilik arasındaki sınırı sadece bu çizgi belirlerdi. Esaret ise cesaretin sonucu olmalıydı. Bu topraklarda esaretin bedeli, cesaretli kişilerin onurlarıydı. Meyonia için cesaret daha çok hayatta kalma çabasıydı. Yirmi iki yaz gören bir kadın olmasına rağmen köydeki tüm erkeklerden daha iyi kılıç kullanır, daha güçlü ok atardı. Avlanmak, onun için bir tutkuydu. Ne de olsa babası yetiştirmişti onu. Kardeşinin doğumu esnasında ölen annesi, şefkat nedir gösteremedi ona. Bundan dolayı kardeşine bakmak onun göreviydi, ona doğduğundan beri göz kulak olurdu. Babası Loes, uzun yıllar evlatlarının annesi Artemisia için yas tuttu. Sart Nehrinin en sığ bölgesine gidip tan yeri ağarıncaya kadar ağlardı. Belki de nehir bu yüzden coşkun seller gibi akıyordu. Gençliğinden itibaren savaş meydanlarında üstün başarılarıyla anılan, yüzlerce insanın kanını döken, toprakları için birçok kez yaralanan Loes, tek bir insan için kendi hayatından vazgeçmişti. Tüm birikimlerini evlatlarına bırakmak istedi. Meyonia küçük bir kızken babasına hayran hayran bakarak onu taklit ederdi. Kardeşi Zeon’a nazaran Meyonia savaşçı olmak için daha çevikti. Bundan dolayı babası kızına kılıç dersleri verirken oğluna rençberlik dersleri verirdi. Meyonia kısa zamanda bu topraklarda ilk defa kılıç kullanan bir kadın olarak ünlendiğinde Zeon, bu toprakların nam salmış çiftçisi ünvanını almıştı. Babaları Loes zamanla yaşlandı. Evlatlarının gözlerine her baktığında ilk ve tek aşkı Artemisia’yı hatırlardı. Annelerinin ölümü babalarını çok yıpratmıştı. Hayatını artık ne pahasına olursa olsun onlara adamıştı. Hüzün onu yavaş yavaş elden ayaktan düşürdü.

Kısa zaman sonra İlion topraklarından bir ulak geldiği duyuldu. Köydeki bütün hanelere haberler veriyordu. Aynı zamanda uyarı yaparken insanları ikna etmeye çalışıyordu. Meyonia, babası ve kardeşi asmaları kontrol etmek için tarlaya gittiğinden dolayı evde yalnızdı. Ulak ona da aynı bilgiyi verdi:

- Tüm topraklarınızın zalim Akalar tarafından alınacak. Büyük gemileriyle Anadolu’nun ilk ve son kalesi Truva’ya geliyorlar. Onlara dur demelisiniz yoksa Kapadokya bölgesine kadar her yeri işgal edecekler. Maionia lideri de diğer krallar gibi İlion’e desteğe gidiyor. Böylece her haneden eli kılıç tutan bir adet erkek katılmak zorun…

Ulak sözlerini bitiremeden Meyonia onun yakasını topladı. Ulak ne olduğunu anlayamamıştı bile. İlk defa bir kadının öfkesine şahit oluyordu. Meyonia gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak sözlerine başladı.

- Kralımız kim umurumda değil, biz yaptığımız savaşlarda çok şey kaybettik. Burada başka kan akmayacak İlionlu. Şimdi hızlıca burayı terk etsen iyi edersin.

Ulak neredeyse altına kaçıracaktı. Çok korkmuştu ama hemen kendini toparlardı. Sesi titreyerek:

- Ama kral ve adamlarına bunu söylersem önce beni sonra sizi hain ilan ederler. Size zarar vereceklerinden eminim. Ne olur merhamet edin.
Meyonia ulağın sözlerine kulak vererek düşünmeye başladı. O, ailesinin tek bir kılına zarar gelse neler yapardı? Şimdi savaş vaktiydi. Düşüncesizce hareket etmenin çok yanlış olduğunu öğretmişti babası küçükken. Ailesine bunu duyurmadan hemen bir plan yapmalıydı. Hemen oracıkta aklına bir şey geldi, ulağın mavi gözlerine şöyle bir baktı ve dedi ki:

- Yolculuğa çıkılacağı vakit bana haber vereceksin. Onlar yerine ben giderim. Babam artık yorgun, savaşamaz, kardeşimin eli ise çapadan başka bir şey tutmaz. Burada savaşacak tek kişi benim. Babam veya kardeşim, ikisinden biri bunu duyarsa seni tavana ayaklarından asarım.
- Tamam, tamam. Yeter ki beni bırakın gideyim. Size yolculuk zamanını gizlice haber ederim.
- Ağzını sıkı tutsan iyi edersin, dedi Cesur kız.

Ulağın yakasını bıraktıktan sonra Meyonia, gözlerini koşarak kaçan ulağa dikmişti. Bu onun ulağı son görüşüydü. Babasından sonra savaşmak ona nasip olmuştu. Meyonia bunu ailesinin kaderi olarak düşünüyordu. Küçükken kendisini hep savaş meydanlarında at koştururken hayal eden bu kız artık savaşa pek de hevesli değildi. Kara kara ne yapacağını düşünüyordu. Zavallı Meyonia, ailesini nasıl terk edip bilmediği bir memleket için savaşa gidecekti? Ah, bu kör talih. Her zaman insanı rahat bırakmaz da ona ne yapması gerektiğini söyler durur. Aklında bu düşünceler aka dursun, yeniden eve girerek babası ve kıymetli kardeşine akşam yemeği hazırlayacaktı. Ailesine hiçbir şey belli etmemeliydi. Herkes gündüz yaptığı işlerden dolayı bayağı yorgundu. O gece çok konuşmadan yatağa gittiler. Herkes mışıl mışıl uyuyordu. Zeon belki hülyalara dalarak annesini kucaklayacaktı o gece. Penceresiz evin dışından bazı tıkırtılar duyunca hemen tavana çıkmak için tahta merdivene davrandı. Öyle sessizce yapmalıydı ki aynı odada uyuyan babası ve kardeşi uyanmamalıydı. Çünkü yavaşça yukarı çıkarken tahta basamakların gıcırtısı duyuluyordu. Başının barakadan oldukça yavaş bir şekilde çıkardı. Gelen ulak tarafında gönderilen bir çocuktu. İlk başta bir çocuğun bu saatte neden buralarda olduğuna anlam veremedi. Sonra durumu öğrendiğinde çocuğa minnettar kaldı.

- Meyonia sen misin, diye sordu küçük çocuk. Heyecanlandı karşısındaki kız.
- Evet, benim.
- Ulaktan size haber vermemi istedi. Atlı arabalar meydandan bugün şafak vakti yola çıkacak. O zamana kadar hazırlığını yap, sevdiklerinle vedalaş. Bu duyuru ailenden hiç kimseye bildirilmeyecek. Savaş çağrısından onlara söz edilemeyecek. Kral her haneden bir kişi alınmasını istedi. Eğer bir kişi bu çağrıya cevap vermezse zorla alıkoyulacak.

Meyonia tek kelime edemedi, karşıdan cevap gelmeyince çocuk hemen kimseye görünmeden karanlığa karıştı. Meyonia ise barakanın başında öylece oturdu, kaldı. Kara düşünceler sardı dört bir yanını. O gece dolunay vardı. Gökyüzünde parlayan mehtabı fark edince gözlerini ona dikip düşüncelerini sessizce ona aktardı. Kafasından ne geçiyorsa, ne düşünüyorsa hepsini anlattı ona. Artık vaktinin az kaldığını ve hazırlanması gerektiğini düşündü. Tüm hazırlıklarını yaptıktan sonra şafak olana dek uyuyamadı. Gözlerini tavana dikti, belli bir müddet ailesini izledi.

Yeryüzü aydınlanmaya başlayınca basamaklardan tekrar çıktı ve sessizce barakayı terk etti. Barakanın on adım ilerisine geçince arkadan genç bir ses duyuldu.




Akalar: Truva’yı işgal etmek için gelen Yunan ordusu.
İlion: Truva’nın diğer ismi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakış Açısı - 2.Bölüm

Pişmanlığın Tarifi (Tirat)

Bekleyiş