Savaş, Ne Uğruna? - 2.Bölüm




 2.Bölüm – Savaşa Doğru




- Nereye böyle?

Meyonia durdu, bir anda arkasına döndü ve erkek kardeşini gördü.

- Avlanmaya gidiyorum Zeon. Nereye gidebilirim ki bu vakit, dedi Meyonia.
- Sırtında taşıdığın kılıçla mı gideceksin avlanmaya? Galiba bir ayıyla tek başına savaşacaksın.
- Evet, tek başıma savaşacağım.
- Sana babam savaşa dair her şeyi öğretti Meyonia, ama yalan söylemeyi öğretmedi.
- Zeon, sen neden bahsediyorsun?
- Dün gece olanları duydum. Biri geldi zaten, her şeyi anlattı. Tarlada babam biraz kestirirken biri geldi ve savaş çağrısını bana okudu. Bu yüzden zırvalamayı kes. Seni en iyi ben tanırım. Neden bize söylemedin? Sorumluluk bende iken sen şimdi nereye gidiyorsun? Bizi bırakıp tek başına düşüncesizce karar verip nereye gittiğini sanıyorsun?
- Zeon, dinle. Ben gitmek zorunda… Meyonia’nın sözü kesildi.
- Sana bir soru sordum. Ama sen cevap veremiyorsun. Şu an bu saçmalığa bir dur diyeceğim. Buradan bir yere ayrılmıyorsun. Babamı uyandıracağım.

Zeon barakaya doğru döner dönmez yere yığıldı. Ne olduğunu anlayamadan Meyonia onu zapt etmişti. Hemen kollarını bağlayan Meyonia, babasına kardeşinin seslenmesini engellemek için ağzını bağladı. Zeon, bunu hiç beklemiyordu. Meyonia, elleri ve ağzı bağlı olan erkek kardeşini yerde döndürdü ve barakayı çevreleyen çitin bir dikmesine dayadı. Sözlerine başladı:

- Zeon, kardeşim... Beni anlamıyorsun. Zaten ailemizden birini kaybettik, seni de kaybetmek istemiyorum.
- O tağan kidme, diye ağzını saran deri parçasını zorladı Zeon.

Gözlerini Zeon’a diken kız kardeşi bu zor durumda onun konuşmasını istedi:

- Konuşmanı istiyorum, hemen ağzını açacağım. Eğer babama haber vermek için bağırırsan hemen ağzını kapatıp burayı terk edeceğim. Tamam mı?

Zeon, başıyla onayladı. Meyonia sol eliyle deri parçasını indirdi.

- O zaman gitme. Ailemizdeki tek kır çiçeği de toprak olmasın. Seni bağışlayan tanrılar şimdi benden geri almasın. Annemi tanıyamadım. Onun kokusunu, sütünün tadını ya da teninin bana dokunuşunu hissedemedim. Nasıl göründüğünü, nasıl giyindiğini, nasıl gülümsediğini hiçbir zaman bilemeyeceğim. Ne olur abla, bizi bırakma. Krala ve savaşa lanet olsun. Ey tanrılar, savaşı durdurun. Ailemizi koruyun.
- Zeon, benim toy kardeşim. Tanrılar her zaman savaş ister. Ailemizi, topraklarımı korumanın tek yolu savaşmaktan geçer. Ben gitmezsem seni alıkoyarlar. Sen savaşmaktan anlamazsın ki. Bir bıçağı bile tutmaktan korkarsın bir yerin kesilmesin diye. Senin hiç şansın yok ama ben geri dönebilirim. Düşün Zeon, ben geri dönebilirim.

Meyonia, Zeon'un gözlerinin içine bakıyordu. Başı eğildi çiftçi kardeşin. Sonra ne yaparsa yapsın gideceğini bildiği kardeşinin gözlerinin içine baktı.

- Gitme, dedi sadece. “Gitme” diyebildi.
- Senin için kardeşim, hepimiz için, diye teselli etmeye çalıştı savaşçı kız.

Zeon’un yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Meyonia da ağlıyordu. Hem de çocukluğundan beri ilk kez ağlıyordu, annesini kaybettiğinden beri ilk defa… Zeon, ne yapsa nafileydi, kardeşinden ayrılmak istemiyordu. Gözyaşları dudaklarına karıştı. Meyonia artık kararlı bir şekilde doğruldu. Kardeşinin ellerini çözmedi bilerek ama ağzını açmıştı. Merhameti izin vermiyordu onu öylece bırakmaya. Doğduklarından beri birlikte olan kardeşler şimdi ayrılıyordu. Son kez birbirlerine baktılar, uzun uzun süzdüler birbirlerini.

Meyonia savaşa giden o karanlık yola ilk adımını attı. Zeon arkasından söyleniyordu ama ablası onu dinlemiyordu, dinlemek istemiyordu. Sadece hüzün vardı aklında. Ailesini geride bırakmış bir kadın vardı orada. Savaşa yürüyen bir genç kadın… Ardında hüngür hüngür ağlayan bir genç adam ve hiçbir şeyden haberi olmayan bir ihtiyar bırakmıştı. Adımlarını öylesine güçlü atıyordu ki bir dahaki sefere gelmeyecekmiş gibiydi. Kendinden emin bir şekilde yürüyordu.

Köy meydanına geldiğinde telaşlı bir kalabalık gördü. Kimseye fark edilmeden geçebilmek için erkeksi uzun kıyafetler giymişti, hemen başını kıyafetin kapüşonuyla örttü. Kalabalığın arasından sıyrıldı, atlı arabayla kıvrakça yanaştı, yanında taşıdığı oklar, yay, kılıç ve getirdiği erzakları arabanın üzerine yerleştirdi. Çevik kız hemen arabaya bindi, çevredekileri kısa bir süre izledi. Vedaları, paylaşılan hüzünleri, en çok sarılmaları seyretti. Ailesiyle vedalaşamadığı için değil onlara son bir kez sarılamadığı için pişmandı. Seyredişleri ata vurulan bir kırbaç sesiyle kesildi. Çevredekilerin veda sesleri yükseldi. Kimi arabadakilere seslenirken kimileri meydandakilerle vedalaşıyordu:

- Kendine iyi bak, Beka.
- Ah, sarışınım Talia. Seni nereye götürüyorlar?
- Bir daha ne zaman görüşeceğiz Sonia?
- Tanrı Baki, seni sağ salim getirsin aslan yürekli oğlum.
- Merak etme, anne kardeşime iyi bak.
- Topraklarımız güvende olacak baba, söz veriyorum.
- Tanrılar size yol göstersin, bizleri unutmayın, dualarımız hep sizinle olacak. Sizin için adaklar adayacağız.
- Hoşça kal, güzel karım. Küçük oğluma iyi bak, onu en iyi meyvelerle besle, büyüt. Döndüğümde onu iyi göreyim. Seni kalbimde taşıyacağım. Ben nereye gidersem o da gelecek.


...
Baki: Baka olarak da bilinen Şarap ve eğlence tanrısı, Dionysos olarak da anılır.

 

3.Bölüm – Truva’da tanıdık bir yüz



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakış Açısı - 2.Bölüm

Pişmanlığın Tarifi (Tirat)

Bekleyiş