Savaş, Ne Uğruna? - 3.Bölüm

 


3.Bölüm – Truva’da tanıdık bir yüz






Hüzünlü vedalar insanın yüreğini her zaman vahşi bir hayvan gibi parçalar, yırtar ve midesine indirir. Sevinçli vedalar bile özlem içerir. Veda edecek sevdiği olmayan insanlar her zaman bir özlem içerisindedir. İşte Meyonia bu özlem çukurunun tam ortasındaydı. O gün bir karar vermeliydi ve seçimini yapmıştı. Atlı araba yürümeye başlamıştı bile, geri dönemezdi. Ölümden korkmuyordu aksine ölümü kucaklıyordu. Savaşa şen çocuklar gibi gidiyordu. Nereye doğru yol aldı bilmiyordu ancak tek merak ettiği şey, geri dönebilecek miydi?

Hiç bilmediği topraklara günler süren yolculuktan sonra varabildiler. Truva şehri, savaştan daha çok ziyafette gibi görünüyordu. Surlardakiler, doğudan gelen ve buraya yabancı atlı arabaları seyrediyordu. Sevinç çığlıkları atıp zaferi şimdiden kutluyorlardı. Kadınlar, erkeklerini bir daha görebileceklerdi. Ölse ölse bir düşman çapulcusu ölecekti. Çocuklar babalarına kavuşacak, en güzel günler Truva ve kalan şehirlerin olacaktı. Şehir sakinleri kutlamalardan dolayı heyecanlıydı. Meyonia bu şehvetli kutlamaya anlam veremedi. Savaş daha başlamamıştı bile. Arabadan inenler, barınmaları için kalenin içine davet edildiler. Cömert İlion, kendini destekleyen her yurttaşı kabul etti. Onlara sıcak yemekler, rahat yataklar, bilenmiş silahlar verildi. Meyonia kendini gizlemeye devam etti.

Meyonia, Truva şehrinin her köşesine hayran kalmıştı. Yemekleri, kendi vatanındakilere benziyor ancak tanrıları burada farklı isimler ile anılıyordu, Dianysos kendi topraklarında Baki’den başka bir tanrı değildi. Şehrin duvarları o kadar büyük ve kuvvetliydi, bu duvarları ancak tanrılar yıkarlar diyorlardı. Şehrin kapısı "L" harfi şeklinde bir girişe sahipti. Koçbaşı denilen savaş aleti buraya giremez, kale kapısında içeri giremezdi. Şehrin hem duvarları hem de kapısı sapasağlamdı. Tüm askerler buna güvenerek savaşı kazanacaklarından emindi.

Meraklı savaşçı, tüm şehri süzerken yanına aynı dilden konuşan biri geldi:

- Burada ne arıyorsun? Anlamadım mı sanıyorsun?
- Ne dediğinizi anlayamadım efendim, diye sesini kalınlaştırdı Meyonia. Dikkat çekmemeliydi.
- Bir daha sorayım o halde. Anlamadım mı sanıyordun kadın?
- Ben topraklarım için savaşmaya geldim, efendim sizin gibi, dedi. Yüzünü saklıyordu.
- Sana yalan söylemeyi hiç öğretememiş baban.

Meyonia yalan söyleyememesi konusunda ikinci defa söz edilince daha fazla dayanamadı. Hemen kapüşonun çıkararak doğrudan konuşan yaşlı adamın yüzüne baktı, başladı söylenmeye:

- Bana bak, babalık. Benim işime karışma, kutsal bir amaç uğruna buradayım. Beni o erkek avcısı kadınlarla karıştırmasan iyi edersin. Hem sen kim oluyorsun da babamın adını pis ağzına alıyorsun diye hiddetlendi Meyonia. Karşısındakini de ulak gibi hırpalayacaktı neredeyse.
- Sakin ol, me, yan...
- Meyonia, diye düzeltti kızcağız.
- Ben Sardis’den Gyges. Babanın en yakın arkadaşıyım. Birlikte çok kez çapulcu hakladık. Hatta küçükken sana hep hediyeler alırdım, beni yoksa hatırlayamadın mı?
- Tanrılara şükür, Gyges amca, diye şaşırıp sarıldı Meyonya. Karşısında iri kıyım bir herif vardı.
- Ha, şöyle küçük kızım. Seni hangi rüzgar attı buraya?
- Kral her tarafa haber salmış, Akalar geliyor dediler. Onları geldikleri yere geri göndermemiz gerekiyormuş.
- Doğru, kızım. Ancak bu duvarları tanrı Posedion bile aşamaz. Baksana bu duvarlar Zeus’un da baş edeceği bir duvar değil.

Tam o an bir şimşek çaksa, tanrı Zeus bir cevap verseydi yaşlı iri kıyım Gyges pılını pıtrısını toplar hemen o şehir terk ederdi diye düşündü Meyonia. Babası ona tanrıları fazla kızdırmamayı öğretti. Meyonia tanrılara saygı gösterirdi, tanrılar ise onu çok severdi. Aklı birkaç saniye oradan uzaklaşsa da hemen kendi başına geri geliverdi, genç kızın.

- E hani baban nerede, dedi Gyges.
- O gelmedi.
- Ah demek gelmedi, görüşmeyeli uzun yıllar oldu. O halde kardeşinle geldin, bir kardeşin olduğunu duymuştum, hani nerede?
- O da şu an burada değil.
- Öyle mi? Herhalde gezmeye pazara çıkmıştır. Truva’da güzel kadınlar ve şaraplar olduğunu söylediler, dedi yaşlı ama dinç adam. Bunu söylerken gözleri şehri turluyordu sanki.
- Sadece ben, dedi Meyonia gözlerini kaçırarak.

İri adamın gözleri şehri gezmeyi bıraktı. Buna inanamayınca başını eli silahlı kıza çevirerek sormak istedi. Ama zaten babasına çeken kızın yalan söyleyemediğini biliyordu. Ağzı açık kaldığını fark edince hemen kapattı. Sohbete şahit olanlar vardı: Gyges’in arkadaşları. Az ötede onlar da bu cesur kızın tek başına savaşa geldiğine şaşırdılar. Gyges, kendi arkadaşlarına döndü, homurdanarak. Savaşta kahraman olmak isteyen bu adamın rakibine de bakın dermişçesine. Ama bu ayrıca onun için gurur vericiydi. Çünkü Gyges bir eşe sahip değildi, onun savaşacak bir oğlu ya da sevecek bir kızı yoktu. Meyonia’yı görünce kendi kızı gibi sarılmıştı ona. Ancak kızı gibi gördüğü Meyonia'nın tek başına geldiğini duyar duymaz onun için endişelenmeye başladı. Nazikçe kızın kolundan tutarak bir kenara çekti. Meyonia bu konuşmayı bekliyordu:

- Bak, küçük kızım. Babanı çok severim. Onun acı kaybını gördüm ve yaşadım. Onun yanında ona acıyarak teselli etmek istemedim. Onun yasına dayanamıyordum ve onu bir daha üzgün görmek istemem. Bunca sene onun yanına ilk kez gittiğimde kızın başaramadı, diyemem. Gel, vazgeç. Evine dönmene yardım edebilirim. Sana yardım edebilirim. Benim bir ailem yok ama senin bir ailen var. Bu yüzden onları kaybetmene müsaade edemem.
- Babamı tanıdığını söylemiştin. Benim de ne kadar inatçı olduğumu bilirsin. Kral, bu savaş için şart koştu: “Her haneden bir erkek”. Babamı yorgun haliyle buraya getiremezdim. Kardeşim savaş için eğitilmedi. Ama ben eğitildim. Çocukluğumdan beri avcılık yapıyordum. Şimdi ne için eğitildiysem onu yapmak için buradayım. Burada, İliyon’da, Truva şehrinde! Seçimimi aylar öncesinden yaptım. Gerisini Akalar düşünsün. O lanetli ordu buraya geliyor olmasa, şirret kral da emir vermese burada olmazdım.
- Kralın canı kötü Ares’in yuvasına gitsin, diye haykırdı Gyges.




Akalar: Truva’yı işgal etmek isteyen Yunan Ordusu
Ares: Savaş Tanrısı
İlion: Truva’nın diğer ismi
Poseidon: Deniz Tanrısı
Sardis: Lidya’nın başkenti
Zeus: Baş tanrı, Tanrıların babası olarak bilinir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakış Açısı - 2.Bölüm

Pişmanlığın Tarifi (Tirat)

Bekleyiş