Ah Solon, sen haklıymışsın - Son Bölüm
Son Bölüm
Kroisos, sarayının büyük bahçesinde elleri önden bağlı bir şekilde ölümü bekliyordu.
Sahip olduğu her şey, ellerinden kayarken gözyaşlarını tutamadı. Bedelinin ne
kadar ağır olduğunu anladı şavaşın. Başı yerde, sessizce ağlıyordu. Ama
korkmuyordu, sadece üzgündü. Onun için hazırlanan ateşin hazırlanmasını
bekliyordu. Ayakta duran düşman askerleri zafer çığlıklarını eksik etmiyordu.
Sardes şehri talan edilmişti, Kroisos’un serveti her tarafa saçılıyordu.
Şehirde yükselen ateşler, birazdan yanacak olan Kralın ölüm ateşini
bastırıyordu. Zengin kralın muhteşem sarayı ateşlerin gölgesindeydi. Kralın
duyduğu Perslerin zafer naraları değildi, o halkının çığlıklarını ve geçmişte
ölen oğlunun sesini duyuyordu. Ölüm yaklaştıkça oğluna duyduğu hasret
azalıyordu. Onun yanına gitmenin sevinci yoktu ama Solon’un dediklerini
kulaklarında çınladıkça hüzün, ateş gibi tim vücudunu sarıyordu. Sonra ağlaması
durdu, bulutların kapattığı güneşe doğru haykırdı:
- Ah, Solon sen haklıymışsın.
- Yeter artık! Bunların bir faydası yok. Ölüm senin için geliyor. Endişe etme.
Bizim inancımızda ölüm son değildir, dedi Perslerin büyük kralı atından
inerken.
- Ölüm için korkan da kim, diye sitem etti Kroisos. Ben halkıma söz verdim.
Şimdi bana bak, benim halime! Senin atının ayaklarının altında acizim. Her
insanoğlunun olduğu gibi. Ama bir gün küllerinin rüzgar olup başka diyarlara
toprak olacağını bilmezler.
- Doğru dedin Karun. Zenginliğin artık ellerinden kaydı, dedi Kyros.
- Gerçek zenginlik, güneşten sonra ayın doğacağını bilerek aya saygılarını
sunmaktır.
Bu söz Pers emiri Kyros’u öylesine etkilemişti ki Kroisos’un Ay’dan
kastettiğini Tanrı Artemis olduğunu sonradan anlamıştı. Sonrasında Lidyalıların
Artemis’i fazlaca saydıklarını ve her fırsatta onu andıkları aklına geldi.
Kroisos’un hep zenginliği yanında bu kadar bilge olduğunu düşünmemişti. Bir an
için duraksadı. Bu sözlerin anlamsız olduğunu ve ateşin bir an evvel
hazırlanması gerektiğini söyledi. Bunu duyan askerler dalgınlıklarını bir
kenara bırakıp hemen ateşe davrandılar.
Hava gittikçe kararıyordu. Artık zengin olmayan Kralı odunların en üstüne bağlı
bir şekilde oturttular. Kroisos bir oğluna kavuşmayı beklerken hayatı için
yalvarmayı bırak başını bile kaldırmıyordu. Bir asker sarayın bahçesini
yakarken kullandığı, hala sol elinde olan meşaleyi elinde sıkıca sardı.
Meşalenin savaş boyunca görevini yaptığını, artık kendisinin de bir cellat gibi
emri yerine getirmesi gerektiğini biliyordu. Perslerin yağladığı odunlar birden
alev aldı. Kroisos’un yanakları bir daha ıslandı. Ama bu yaş gözlerinden
gelmiyordu. Artemis göklerden onu izliyordu anlaşılan. En değerli kulunun
ölmesi henüz erkendi Tanrılar arasında. Kralın yanaklarından süzülen yaşlar,
gökyüzündeki bulutlardan akan Artemis'in çok sevdiği Kral için dökülen
gözyaşları gibiydi. Her damlası daha da şiddetlendi. Bu yüce erdemi gören Emir
ve askerleri gözlerine inanmıyordu. Telaşlandılar, askerler kafalarını yanmayan
Kraldan uğruna savaştıkları Pers emirine çevirip duruyorlardı. Haşırtıyla yanan
ateş yavaş yavaş bir kıvılcım oldu.
- Kaldırın onu, hemen benim yanıma getirin, dedi Pers Kralı Kyros.
Askerler yanmayan ateşin küllerinden aldılar onu ellerini çözüp getirmelerini
düşündüler. Bunu gören Kyros bir şey diyemedi, öylece bu hareketin doğru
olduğunu anladı. Kroisos tek bir kelime edemiyordu, sadece şükrediyordu
içinden, tonla yaptığı bağışların faydasını görmüştü. Tüm askerler, çevredeki
bu olaya tanık olan herkes Kroisos’un ağzına bakıyordu. Keşke konuşsaydı Kral.
Ama Emir araya girdi:
- Herkes şahidimdir. Eski Lidya Kralı, bir zamanların Grek dünyasını kıskandığı
adam, Ön Asya’nın en zengin insanı artık benim danışmanımdır.
Yanındaki yardımcılarına döndü Emir:
- Ne gerekiyorsa yapın.
Ne Kroisos, ne Kyros ne de insanlar olanlara bir türlü inanamıyordu. Aradan bir
süre geçmişti. Hızlı yürüyen tahta ayakkabıların sesi, kehanetin merkezi Delphi
tapınağının duvarlarında yankılanıyordu. Ardından gelen yığınla hazineler,
altından, gümüşten dökülen kaplar, hayvanlar, servetler, değerli aksesuarlar,
eşyalar yürüyen ayakların şanını gösteriyordu. Bakalım geçmiş neydi?
- Söyle bana ey Kahin, kader neydi?
- Kader? Büyük bir imparatorluk yıkılacaktı, dedi yaşlı adam; Kroisos’a. İşte
şimdi anlamıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder