Savaş, Ne Uğruna? - 4. Bölüm

 






4. Bölüm - Bir kadın uğruna





Onun için lanetler okudu. Gyges elindeki maden şarap kadehini uzaklara fırlattı. Bunu duyan Truva sakinleri o yöne doğru baktı, sonra yine şenliklerine geri döndüler. Gyges’in bile elinden hiçbir şey gelmiyordu. Meyonia’yı sanki dünyada en çok o, kaybetmek istemiyordu. Kralın ömrü uzun olsun (!). Gyges ve Meyonia’yı uzun yıllar sonra buluşturmuştu ama bir savaşta olduğu için hiç kimse bu buluşmaya" harika" gözüyle bakamazdı.

Fırlattığı kadehi umursamayan Gyges, yenisini istemek için bir hizmetçi kadına doğru yol aldı. Gyges için biraz önceki sohbet bitmişti. Meyonia bunu anladı ve daha fazla keşif yapmak için şehir meydanına doğru gitti. Şehir gizli tüneller sayesinde herhangi bir kuşatmaya yıllarca dayanabilirdi. Bu şehir yıkılmaz bir kaleydi. Meyonia’nın tüm şehri incelemesinin sebebi savaşın kısa zamanda kazanıp eve dönebilecek miyim sorusuna cevap aramaktı. Güvenilir surlara, sahip olduğu tünellere, görkemli giriş kapılarına bakılacak olursa Akalar aylar sonra burayı terk edecekti. Ne yapsalar elleri boş dönecekti. Meyonia buna emin olmak istiyordu ama nedense içinde bir kurt vardı. O gün öylece geçti. Erzaklarını koyduğu yatağının yanına gitti. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Hülyalarda buluşması gereken biri vardı.

Truva’ya geleli dört gün olmuş, Meyonia bazı güvenlik gerekçeleriyle surlara çıkıp denizi seyredememişti. Ancak bugün kararlıydı en büyük burca çıkmaya. Kimseye görünmeden yapabileceği vakit ise şafak vaktiydi. Çünkü dün gece nöbetçilerin bir miktar azaltıldığını, Kral ve hanedanının bulunduğu bölümdeki askerlerinin dinlenmeye gittiğini görmüştü.

Bulduğu ilk fırsatta duvarlara tırmanmaya başladı. Birkaç Truva askeri görünce kendini surlardaki koca kovuklara atarak saklanmayı başardı. En tepede küçük bir bahçeye çıktı. Burada soyluların konakları vardı. Hızlıca etrafı kolaçan edip bir atla kısa bir süre sonra ulaşılan denize doğru baktı. Burada oturmak için yapılan tahta yükseltilere dayandı ve denizi seyretmeye başladı. Havanın hafif aydınlığıyla bıçağını çıkartıp tahta sıralara manzarayı kazımaya başladı. Dayandığı yerden limandan şehre kadarki ovayı görebiliyordu. Bir müddet sonra kızıl güneş, kafasını yerden Truva’yı ısıtmak için çıkardı. Meyonia resmine güneşi de eklemeye koyuldu. İhtiyar bir ses:

- Güneş bugün de bizim yanımızda, dedi. Meyonia yerinden kıpırdamadı bile. Sadece kazıyordu.
- Ama, dedi ihtiyar ses. Ama yarın bizim için hiç aydınlanmayacak günler olacak. O gün geldiğinde İlion, Kapadokya, Lidya ve daha nicesinin ruhları bizimle olacak ve en ufak bir endişe duymuyorum.
- Kendinizle çelişiyorsunuz, dedi yürekli Meyonia.
- Seni duyamadım evladım.
- O halde diyorum, karanlık günler gelmeyecek. Bu yüzden endişeniz olduğunu görüyorum.
- Zeki bir kızsın. Seni bu kıymetli topraklarda görmek güzel, dedi ihtiyar. Kendini teselli etti.

Meyonia kendinden emin sadece bir sorunun cevabını arıyordu. Saraya çıkmasının nedeni denizi falan görmek değildi. Uzaktan birinin hissedebileceği bir nefes aldı.

- Savaş, diye homurdandı. Savaş neden buraya geliyor? Savaş, ne uğruna?

İhtiyar malum sorunun cevabını gayet iyi biliyordu. Ancak birazdan söyleyeceği sözler onu pişman edecekti.

- Bir kadın…
- Bir kadın mı, diye sordu Meyonia. Olduğu yerden doğruldu ve ihtiyara döndü.
- Evet, yanlış duymadım. Dünya'nın en güzel kadını… Bir zamanlar Sparta kraliçesiydi, şimdi o Truvalı Helen. Tanrılar onu kötü ruhlardan aldı, dağlarda çobanlık yapan oğlum Paris’e bu güzelliği verdi.
- Paris, diye sordu Meyonia. Kim olduğunu öğrenmek istedi.
- Hangi tanrıçanın en güzel olduğuna karar verebilecek bir erkektir o. En güzel olan tanrıça ona hediyelerin en güzelini bahşetti. Kendisinden bile daha güzeldi Helen. Güzelliği annesi Kraliçe Leda ve Zeus’tan gelir.
- Nasıl olur da bir kadın uğruna büyük krallıklar savaşır? Bunu aklım almıyor.
- Hayatın temeli budur, biz erkekler bir kadın uğruna savaşırız. Ama buradaki asıl amaç bu değildir. Bu topraklarda mevsimlere göre meyveler yaratılır. Bütün bunlar Truva’nın tanrıları ve tanrıçaları tarafından bir bahşedilen hediyelerdir. Truva’da her bir çekirdek birer ağaç taşır. Lidya’da nasıl asmalar uzayıp gidiyorsa bizim soyumuz da o kadar uzayıp gider. Lidya’da nasıl üzüm taneleri çoğalırsa biz de o kadar çoğalırız. Şu denize, güneşe ve gece çıkan aya bak. Burada ağaçlar ve hayvanlar bizim için yardımlaşır, bizlere hizmet ederler. Böcekler bile küçük makineler gibi çalışıp sadakatini sunar. Ancak Truva’ya karşı, buraya gelen düşmanlar bu toprakların kıymetini hiçbir zaman bilemezler. Onların buralardan tek alacakları şey kan ve gözyaşı olacak. Bizler güzel kızım, onlara karşı her zaman hazırlıklı olacağız. İnsanoğlu bozgunculara hep karşı gelecektir, dedi İhtiyar Kral.





İlion: Truva’nın diğer ismi
Helen: Paris tarafından kaçırılan Sparta Kraliçesi
Paris: Truva Prensi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakış Açısı - 2.Bölüm

Pişmanlığın Tarifi (Tirat)

Bekleyiş