Savaş Ne Uğruna? - 5.Bölüm
5.Bölüm
– Kapıdaki düşman
…
Meyonia, denizden
yükselen güneşe doğru baktı gözlerini kısarak.
- - Çok
bilgesin, Priamos dedi. Ama geleceği hiçbir zaman göremezsin.
Meyonia son sözlerini
söyleyip barakasının yolunu tuttu, arkasına bakmadan yürüyordu. Truva Kralı
Priamos’un sözlerini aklına kazımıştı. Ancak bu sözler geçiciydi. Priamos ise
şaşkınlıkla kızın gidişini izliyordu. Herhangi bir krala özgüvenli sözleri
söyleyip hiçbir şey olmamış gibi çekip giden bir kadın görmüştü hayatında ilk
kez Priamos. Ama Paris, Sparta’dan Helen’i kaçırdıktan sonra kadınlara olan
saygısı daha da artmıştı. Savaş, bir leopar gibi sessiz adımlarla geliyordu.
Truva’da savaş
hazırlıkları devam ediyordu. Diğer kentlerden gelenler her konuda onlara
yardımcı oluyordu. Kent meydanında artık tüm Anadolu’ya ait her şey
görülebiliyordu. İnsanlar birbiriyle kaynaşmış, kültürler meydanda birbirlerine
sarılıyorlardı. Birden burçlardan birinden kenttekileri uyarmak için bir boru
sesi yükseldi. Nöbetçiler birbirlerini gemilerin geldiği konusunda uyarıyordu.
Kentteki gürültü savaş borularıyla daha da artmıştı. Herkes işi gücü bırakıp endişelenmeye
başladı. Yerliler etrafa kaçışıyordu. Yabancılar ise ne için geldiyse onu
bekliyorlardı. Ellerine taş, sopalar alıp kılıçlarını çektiler. Tırmanabilenler
surlara ve yüksek duvarlara çıkıp gelen gemileri görmeyi planlıyordu. Boğazın
girişinde yüzlerce gemi gördüler. Ancak en önlerinde sanki liderlik eden bir
gemi vardı. O gemi durmak bilmiyordu. Truva güçleri öncü birliklerini hemen
yollayarak şehrin dışındakileri kaleye almayı düşündüler. Meyonia ok
kullanmakta usta olduğu için bu birlikte yer almadı, o da gelenler gibi
surlardan gelen düşman gemilerini izliyorlardı. Sanki tüm Yunanistan gözlerinin
önündeydi.
Akalardan gelen ilk
gemide ateşle bilenmiş elli adam çıkartmayı yaptı ve savaş naralarıyla öncülere
saldırdılar. Surlardakiler sayılarını pek bilemese de rüzgar gibi gelen Akaları
kestirebiliyordu. Kale kapanırken öncü kuvvetler gelen ilk saldırıyı
engellemeye çalışıyordu. Savaş naraları duyulurken toprak yerden kalkıp
havalanırken Truvalılar merakla çatışmayı izliyordu. Hırsla gelen elli adam bir
ekin tarlasını biçer gibi kentten gelenleri öldürüyordu. Öncüler için durum
ümitsizdi, izleyen herkes bunun acısını içlerinde hissediyordu. Meyonia, babasının
sözlerini hatırlıyordu: “Savaş, bir vatanı kurtarırken ölen kahramanların ölüm
çığlıklarıdır”.
Kale kapıları kapandıktan
sonra kent güvendeydi. Kuşatmaya yıllarca dayanabilirdi. Şehirdeki herkes sağ
kalmak için ellerinden geleni yapıyorlardı, terziler çetin zırhlar dikiyor,
demirciler güçlü savaş aletleri yapıyordu. Ordular eğitim alırken siviller
onlara erzak, barınak ve birçok destek sağlıyordu. Şimdi Truva, uzak deniz
ötesinden gelen düşmanı güçlü bir şekilde savurmalıydı. Akalara ne ile yüz yüze
olduklarını öğretmek vakti gelmişti.
Meyonia etrafta
olanlara ayak uydurmak için kılıcını bileyleyip yayını germişti. Savaş
meydanında savuracağı yeni oklar yapıyordu. Dikkat çekmemek için erkek
kıyafetleri giymiş, saçlarını bir oğlan çocuğu gibi kısaltmıştı. Bir yandan
oklarını sırtından indirdiği sadağa koyarken bir yandan da etrafı süzüyordu. Gyges’in
ona doğru yanaştığını fark etti. Oklarını yerleştirmeye devam ediyordu. Gyges
ona yaklaştı:
-
Birazdan
kalenin önünde duran Akalara taarruz edeceğiz. En önde kılıçlar çarpışacak. Dün
yayı iyi kullandığını gördüm, en arkada durup birkaç Yunan indirebilirsin. Hem
güvenliğin açısından senin için en iyi bu. Çarpışma esnasında seni takip
edemem.
-
Yardımına
ihtiyacım yok Gyges Amca. Hayatta kalabilirim. Deli Akaları geldikleri yere
göndermesini iyi bilirim, dedi daha önce bir insan öldürmemiş olan Meyonia.
-
Aklım
sende kalıyor Meyonia kızım. Babanla kılıç savururken birbirimizi kollardık.
Onunla birlikteyken hiçbir düşman önümüzde duramazdı. Beni belki pek
tanımıyorsun veya önemsemiyorsun ama en azından baban için kendini düşün kızım.
-
Gyges
amca, dedi Meyonia.
Başını kaldırıp onun
gözlerinin içine baktı ve sözlerine devam etti:
- - Onları
unutamıyorum. Gözleri doluyordu konuşurken.
- - Kimleri
kızım, aileni mi?
- - Evet,
dedi Meyonia.
Sesi titreyek
anlatmaya başladı:
- - Buradaki
herkese baktığımda yanında birileri var, her kime baksam bana onları
hatırlıyorlar. Çitfçi delikanlıları görüyorum, Zeon’u özlüyorum. Bana gülümsemesini
özlüyorum. Bana o kadar güzel bakardı ki tüm üzüntülerimi unuturdum. Ama son
gördüğüm Zeon, bana bakıp ağlıyordu. Onu öylece bıraktım, tıpkı babamı da
bıraktığım gibi.
- - Baban
seni gördü mü?
- - Hayır,
amca. Babamın haberi bile yoktu. Zaten hep bir yas içindeydi, annemin yokluğuna
alışması bile yıllar sürmüştü. Beni bulamayınca ona ne olmuştur, ne durumdadır?
Hiç bilmiyorum. Bilmek istiyorum Gyges, diye ağlıyordu küçük kız.
- - Ah,
kızım neden buradasın neden?
- - Çünkü…
Çünkü benim yerime Zeon gelecekti. Denizlerin sevdiği Akalar onun yaşına
bakmayıp kıyarlardı. Onu paramparça ederlerdi. Cesedini bile bize vermezlerdi. Onu
bir daha ölmüş de olsa göremezdik. Onun için tanrılara dua edebileceğimiz bir
mezarı olmazdı.
Gyges, ardında
bıraktığı bir ailesi olmasa da onu anlamaya çalışıyordu. Onun haline sanki
babasıymış gibi üzülmeye başladı. Hırçın kızın ağladığını görmeyi hiç
beklemiyordu. Bunları unutması için ona bir amaç vermeliydi. Hemen biraz da
yaklaşarak ağlayan kıza sarıldı. Kulağına sihirli sözleri fısıldamaya başladı:
…
Akalar: Truva’yı
işgal etmek için gelen Yunan Ordusu
Paris: Truva Prensi
Priamos: Truva Kralı
Yorumlar
Yorum Gönder